ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA LAĞIM MUHAREBELERİ VE ZONGULDAK-EREĞLİ MADEN İŞÇİLERİ

 
 
                                ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA LAĞIM MUHAREBELERİ VE 

ZONGULDAK-EREĞLİ MADEN İŞÇİLERİ

 

 

 GÜRDAL ÖZÇAKIR

(TARİHÇİ-YAZAR)

                                                                                




                                                                              GİRİŞ
 
 

Günümüzden tam 100 yıl önce gerçekleşen Çanakkale Savaşları dünya savaş tarihi içinde incelendiğinde deniz, kara ve hava savaşının aynı anda sürdüğü ilk büyük savaş olarak özel bir yer tutar. Savaş tarihinde ilk defa Çanakkale savaşlarında, hepsi aynı anda olmak üzere, havada uçaklarla, denizde savaş gemileri ile karada top tüfek ve süngülerle, denizlerin altında denizaltı gemileri ile yoğun çarpışmalar olmuştur. Fakat aynı zamanda gözden kaçan bir savaş alanı daha vardır ki oda yerin altında devam etmiştir; Lağım Savaşları…

Çanakkale Kara Savaşları, ortalama sekiz buçuk ay sürdü. 18 Mart Boğaz Savaşı'nın ardından 25 Nisan 1915 tarihinde Kumkale, Seddülbahr ve Ârıburnu bölgelerine çıkarma yapan itilaf Devletleri'ne mensup askerler, bu süreçte bu bölgelerde tutunmaya çalışmışlardır. Kumkale'de barınamayan Fransız birlikleri, iki gün sonra burayı terk ederek, takviye kuvveti olmak suretiyle, Seddülbahr bölgesindeki İngiliz birliklerine katılmışlardır. Nitekim İtilaf Devletleri'ne mensup askerler, 27 Nisan'dan itibaren, Seddülbahr ve Arıburnu bölgesinde tutunabildikleri gibi savaşın sona erdiği 9 Ocak 1916 tarihine kadar bu iki bölgede kalmayı başarabilmişler ve bu tarihte de tamamen çekilmişlerdir.
İngiliz birliklerine mensup Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin yani ANZAC kuvvetlerinin 25 Nisan akşamında Arıburnu bölgesinde elde ettikleri sınırlar, savaşın sonuna kadar neredeyse hiç değişmeden kalmıştır. 26 Nisan'dan 6 Ağustos'a kadar geçen süreçte her iki taraf da çeşitli taarruzlar yapmış olsa da bulundukları yerlerden bir adım bile geriye gitmemişlerdir. Buna neden olan iki taraf kuvvetlerinin kuvvet olarak birbirine denkliğinin yanı sıra arazinin kimi yerlerdeki sarp yapısıdır. Bu bakımdan Gelibolu Yarımadasındaki sarp yamaçlarda muharebeler tıkanma noktasına gelmiştir. Çanakkale'de iki tarafın siperleri, Birinci dünya savaşının birbirlerine en yakın mesafedeki siperleri olmuştur.
 Mücadelenin büyümesiyle Çanakkale Kuzey ve Güney olmak üzere iki bölgeye ayrılmıştır. Arazi yapısına bakacak olursak güney geniş düzlüklerden oluşmaktadır. Siperler arası mesafe 300 metreye yakındır. Bunun sonucu olarak da İtilaf Devletleri denizden ve karadaki topçu kuvvetinden yararlanıyordu. Kuzeyde ise durum farklıydı. Oldukça engebeli bir arazi yapısı buna bağlı olarak müttefik siperleri ile Osmanlı siperleri arasındaki mesafenin yakınlığı yüzünden denizden ve karadaki topçu kuvvetinden yararlanamadılar. Çünkü savaş alanı dardı. Eğer karadaki topçu kuvvetinden yararlanılsaydı kendi askerlerini vurma gibi bir durum söz konusu olacaktı. Çünkü siperler arası mesafe 8 metredir. Bunun yerini artık yerin altındaki bombalar almıştır. Şüphesiz bunlar lağımlardan başka bir şey değildir.
Tüm bu sebeplerden dolayı, sarp yamaçlarda siper hatları oluşturulmak sureti ile tıkanan muharebeler, ilginç uygulamalara sahne olmuştur. Askerlerin siperden çıkmadan herhangi bir hedefe ateş etmesini sağlayan aynalı tüfekler, konserve kutularından yapılan el bombaları ve siperleri zarar görmeden ele geçireceği düşünülen zırhlı otomobiller siper muharebelerinde düşmandan bir adım da olsa ileri gidebilmek amacına hizmet etmiştir. İşte bu uygulamalardan biri de, gerilerde açılacak bir lağım ile düşman siperlerinin altına kadar ilerlemek ve burada patlatılacak bombalarla düşman siperinin yok olmasını sağlamak esasına dayanan lağım muharebesidir. Patlamadan sonra yapılacak bir taarruz ile siperlerin ele geçirilmesi amaçlanmıştır.
Yani bir anlamda Çanakkale Savaşında Kara, Deniz ve Havadan sonra açılan 4. Cephe Lağım tünelleri olmuştur.

1.TÜRKLERDE LAĞIMCILIK FAALİYETLERİNİN TARİHÇESİ
  
Lağımcılık, Çanakkale Savaşları esnasında keşfedilmiş değildir. Türklerin eski bir savaş geleneği olan bu yöntem, Osmanlı Devleti'nde, dönemine göre modern bir yapıya ulaştırılarak, çeşitli savaşlarda kullanılmıştır. Eski devirlerde, hazırlanan tüneller aracılığı ile kale surlarının altına kadar ilerleyerek, burada bulunan sur duvarlarım tutan kalasların yakılması ile surların çökertilmesi sistemi varken, sonraları surların altına yerleştirilen barutun patlatılması ile sur yıkımı sağlanmıştır. Bu işlerle ilgili olan Lağımcı Ocağı, özellikle kale kuşatmalarında önemli bir işleve sahiptir. İstanbul'un Fethi (1453), Rodos'un Fethi (1522), I.Viyana Kuşatması (1529), Lefkoşe ve Magosa Kuşatmaları (1571), II. Viyana Kuşatması (1683) esnasında Türkler tarafından şiddetli lağım patlatmaları olduğu bilinmektedir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rodos'un fethinde ve I.Viyana Kuşatmasında şiddetli lağım çarpışmaları olmuştur.
Prof.Dr. Feridun EMECEN Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinin İstanbul'un Fethi maddesinde konuya ilişkin şu bilgileri veriyor: "Osmanlı ordusunda bilhassa toprak altında tünel kazan (lağımcı) grup arasında 300 kadar Sırp madencinin bulunduğu, ayrıca Alman, Bohemyalı, Macar ustaların görev yaptığı belirtilir. Silah ve teçhizat yönüyle çok kuvvetli olan orduda asıl gücü Anadolu ve Rumeli tımarlı askerler teşkil etmekteydiler. 

2.ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA NİÇİN LAĞIM FAALİYETLERİNE GEREK DUYULMUŞTUR?
Çanakkale Savaşlarında siperlerin bu kadar yakın olması ve hücum ile arazi kazanmak imkânı bulunmaması, her iki tarafı da bazı savaş hileleri düşünmeye mecbur etmiştir. İlk akla gelen savaş hilesi ise lağımcılıktır. Toprak altından siperlerin altına doğru lağımlar kazılır ve tam siperlerin altına gelindiği zaman oraya dinamit koyarak siperleri havaya uçulurdu. Bazen toprak altından gelen seslere kulak verilir veyahut karavanalar toprak üzerine yatırılıp, kulpları toprak altından gelen kazma darbeleri ile titremeye başlayınca düşmanın siperlerimize yaklaştıklarını anlaşılırdı. Karavana kulplarının titremesi kesildiği an derhal siperler boşaltılarak geride lağımın patlamasını sağlanır, patlamadan sonra da açılan çukura hücum edilerek düşmanla siperde karşılaşır, orada kanlı boğuşmadan sonra sipere hakim olunurdu.
Türk askerlerinin hazırladığı bir nevi ilkel bir alarm sistemi de vardı. Düşmanın kendilerine doğru kazdığı lağımları, siperlerine doğru kazılıp kazılmadığını önceden anlayıp tedbir alabilmek için metrelerce uzunlukta demir çubukları siperlerin içine çaktırmış üstüne konserve kutuları yerleştirmişlerdir. Bu sayede düşman tarafından bu siperlerin altında lağım kazıldığında oluşacak ufak sarsıntıların etkisiyle konserve kutuları sallanacak ve tehlikeyi önceden bildirecekti.
 Çanakkale Kara Savaşları'nda her iki tarafında lağım yöntemine başvurduğu görülür. Yukarıda bahsedilen tarihi örnekler ile yöntem olarak aynı olsa da Çanakkale Savaşlarındaki uygulama farklılıklar gösterir. Çünkü birinde söz konusu olan kale kuşatmaları iken, Çanakkale Savaşları'nda siperler arası mücadele örneğini teşkil etmektedir. Birinde kaleyi ele geçirmek için açılan gedikten hücum edilir, diğerinde havaya uçurulan siper ele geçirilmek için taarruz yapılır.
Bu tür uygulamaların özellikle Gelibolu Yarımadası kuzey bölgesinde yoğunlaştığını söylememiz yanlış olmaz; çünkü burası diğer muharebe yerlerine göre daha 
sarp bir araziye sahiptir. Yine de, özellikle muharebelerin son aylarında Seddülbahr bölgesinde de her iki tarafın lağımlar patlattığı görülmüştür. Lağım için açılan dehlizler ortalama 12-15 metre derinliğine sahiptir.  

3.ÇANAKKALE CEPHESİNDE İLK LAĞIM MUHAREBESİ
  
Kabul edilen genel görüşe göre Çanakkale Cephesi'nde lağım muharebeleri, 28 Mayıs 1915'te, 5. Tümen'in 14. Alayının Bombasırtı'nda patlattığı bir lağım ile Türkler tarafından başlatılmıştır. Yani Çanakkale Cephesi'nde ilk lağımı patlatan Türkler olmuştur. Cephedeki bu ilk lağım, Saat 03.30'da, 14. Alay'a mensup Bölük Asteğmeni İhsan'ın (ERİÇ) tarafından patlatılmıştır. Bunun ardından İngilizlerin siperlerine 9. Tümen'in 27. Alayı'nın da katıldığı bir baskın yapılmıştır. Bu baskına destek olmak için 3. Tümen'in 64. Alayı'ndan seçilen bir müfreze, İngilizlerin Yükseksırt'taki siperlerine gösterme bir harekâtta bulunmuş ise de çapraz ateş altında kalan bu birlikten sadece 15 kişi dönebilmiştir.
Patlatılan Lağım ile ele geçirilen Arıburnundaki Avustralya 13. tabur mevzilerinin en uç ve yüksek noktası olan bu mevzii ve siperler, Batılı kaynaklarda çatışmada ölen Avustralyalı Binbaşı Hugh Quinn'in adıyla isimlendirilecektir.(“Ouinn's Post”) Bu bölge Türkler tarafından ise bölgeye “Bombasırtı”olarak anılacaktır.
Bu isim savaş esnasında bu noktada siperler arasındaki mesafenin çok kısa olmasından dolayı, atılan el bombalarının patlamadan karşı sipere tekrar atılabilmesinden almıştır.
Artık Çanakkale'de çok özel bir savaş başlıyordu. Rakipler ise İskoçyalı ve Gallerli madencilerle ile Ereğlili madencilerdi.
28 Mayıs'ta patlatılan bu lağımın yanı sıra, lağım patlatmak fikrinin nasıl çıktığı ve bu fikrin uygulamasına ilk defa kimin başladığı konusunda farklı görüşlere değinmek gerekir.
Bazı yayınlarda İngiliz birliklerine mensup Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin lağım kazdıkları, bu teşebbüs üzerine Türklerin karşı lağım kazmaya başladığı düşünülmektedir. Oysa eski tarihlerden beri lağım işlerine önem veren Türklerin, Çanakkale Cephesi'nde ilk lağımı patlatan taraf olmasının yanı sıra bu işe ilk başlayan taraf olmasının da işaretleri çoktur.
 Örneğin Çanakkale Kara Savaşları başlamadan önce, daha hiçbir bölgede çıkarma olmamasına rağmen 26 Mart 1915’te 5. Ordu’nun Genel Karargâh’a yazdığı raporda: “Kumkale, mevki olarak makineli tüfek bölüğünü içine alan bir piyade taburu tarafından  korunacak ve oraya lağımlar dahi açılacaktır.” ibaresi geçmektedir. Bu ibare, Türklerin kara muharebelerinde lağım faaliyetlerine hazır olduğunu gösterir.
25 Nisan 1915 gününden itibaren Arıburnu Cephesi, çok sağlam bir şekilde tahkim edilmiştir. Hatta bugün tutulan hatlar bir türlü aşılamamıştır. İki taraf kuvvetleri de bir iki adım ilerlemekten başka bir şey yapamaz hale gelmiştir. 1 Mayıs ve 19 Mayıs’ta yapılan Türk taarruzları büyük asker kayıplarına sebep olmuştu. 1 Mayıs taarruzunda sadece üç Türk alayının verdiği zayiat 1185 kişi idi.
İşte bundan dolayı Mayıs ayının başında Türk tarafının tıkanan muharebeleri açmak için şu kararı aldığı görülmüştür; Düşmana karşı toprak altında ilerlemeye karar verildi. Kale Savaşlarında olduğu gibi gizli yollarla ilerlenecek, yeni hatlar meydana getirilecek ve bu amaçla da tahkimat işlerine önem verilecektir.


 4- ÇANAKKALE CEPHESİNDE EREĞLİLİ MADENCİLER
  
Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa, cephedeki lağım faaliyetlerine ve 28/29 Mayıs 1915'te 14. Alay'ın patlattığı lağım hazırlıklarına, karşı taraftan işitilen kazma seslerinin neden olduğunu belirtir. Bu seslerin, İngiliz birlikleri tarafından lağım faaliyetinde bulunulacağı şüphesini doğurması nedeni ile tünel açmak işine girişildiğinden bahseder; fakat sarp yamaçlara karşı duran ve arkasında kaçacak yeri bulunmayan İngiliz birliklerinin kazma sesleri siperlerin birbirine yakınlığı da düşünüldüğünde korunak hazırlama gibi hayatta kalmak için toprak altına gömülme mesaileri nedeniyle olduğu anlaşılmaktadır.
Lağım kazım işlemlerinde bu işte uzman olan Zonguldak-Ereğli bölgesi madencilerinin tecrübelerinden yararlanıldığı konusunda bazı bilgilere ulaşıyoruz. Genel Kurmay Başkanlığı Çanakkale Savaşları fotoğraf arşivinde bunun ile ilgili bir fotoğrafta “Çanakkale'de Ereğlili Madencilerin Kampı” ifadesi kullanılmıştır.
 Çanakkale'de lağım savaşı başladığında iki tarafın da istihkâm sınıflan yeterli olamamış, müttefikler İskoçya'daki madenlerden, Türk tarafı da Ereğli’de bulunan ocaklardan usta ve işçiler getirterek bu mücadeleyi sürdürmüşlerdir. İki taraf da sürekli olarak tünel sistemleri kurarak birbirlerinin mevzilerine saldırılar düzenlemişler ve bu tünellerde görev alan madenci ve askerler inanılması güç koşullarda toprak altında karşılaşarak kazma, kürek ve hafif silahlarla göğüs göğüse vuruşmuşlardır. Bir anlamda Çanakkale'deki bu çok özel savaş Gallerli ve İskoçyalı madencilerle Ereğlili madencilerin savaşıdır.
Lağım savaşında en önemli unsur dinleme idi. Türkler ve müttefikler, stetoskoplar yardımıyla yaklaşan tünel yönlerini keşfetmeye çalışıp, açtıkları karşı tünellerle açılan lağımları siperlerine ulaşmadan havaya uçurmaya çalışıyorlardı.
Tünellerde çalışanlar, başka bir dünyada yaşar gibiydiler. Onlar, toprağın altında Don yağından imal edilen mum ışıklarıyla aydınlanan dehlizler içerisinde yarı çıplak bedenleriyle terleyerek, belirlenen vardiya sistemiyle kazma sallıyor, atılan her ileri adımda kum torbaları döşeyip galeriyi sağlamlaştırarak çökmeleri önlüyor, mumların oksijeni emmesi sonucu tünel içerisinde azalan havada kesinlikle sigara içemeden torbalara doldurarak boyunlarına astıkları atık toprağı, emekleyerek gide gele boşaltıyorlardı.
 Lağım faaliyetleri savaşın sonuna dek sürdü. Gallerli, İskoçyalı ve Ereğlili madenciler yüzlerce tünel kazdılar. Onların bu havasız loş ışıklı ortamda sürdürdükleri özel savaşları, toprağın altında kanlı bir biçimde devam etti. Madencilerin yeraltında yaşadığı trajik öykülerin yüzlercesi belki de hiç bir zaman bilinemeyecektir.
Ereğli-Zonguldaklı madencilerle ilgili en somut yazılı bilgi ise Esat Paşanın hatıratında karşımıza çıkıyor. Esat Paşa, cephedeki ilk lağım faaliyeti hakkında anılarında şöyle yazar: “Beş-altı gün evvel toprak altından işitilen kazıma seslerinden, düşmanın lağım kazmakta olduğu kanısına varılmıştı. Harbiye Nazırı kadar yetkisi olduğunu bildiğim Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşaya doğrudan doğruya başvurarak Zonguldak'tan lağım kazmakta olan dört-beş lağımcının acele gönderilmesini rica ettim.
Üç-dört gün içinde bana dört uzman lağımcı gönderdi. Cesur ve çalışkan alay kumandanı, hemen işe başladı. Lağımcıların tahminine göre kazdıkları lağımın ucu, düşman siperlerinin altına varmıştı. Bunun üzerine gerekli tertibat alındı. O gün topçu birliklerinden sabah namazına başlamadan önce güzel bir sesle ezan okunurken, 14.Piyade Alayı tarafından düzenlenmiş olan lağım ateşlenerek düşmanın burada bulunan siperleri havaya uçurulduktan sonra piyade savaşları bütün şiddetiyle sürmeye başladı. Topçularımız, gündüzden hedef ve nişan noktalarını ayarlamışlardı. Biz de yeni lağımlar kazıp düşman lağımlarını dinlemek üzere tertipler alıyorduk. Sabahın hafif serinliği ve doğanın güzelliği içinde insanlar birbirlerini öldürüyorlardı.”
Lağım faaliyetlerinde Zonguldak-Ereğlili madencilerden yardım alındığı bilgisi daha önce belirttiğimiz gibi Esat Paşanın hatıralarında açıkça anlatılıyor. Bunun dışında bu konu ile ilgili araştırmalar şu an için sınırlıdır. Üzerinde sis perdesinin bulunduğu bu konuda birkaç kaynakta da şu bilgilere rastlıyoruz:
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinden Yardımcı Doçent Ahmet ESENKAYA, Çanakkale Savaşlarında Zonguldak’tan getirilen madencilerin zafer kazanılmasında büyük etken hakkında şu görüşleri belirtiyor:
 “Siper hareketleri bir noktada durur çünkü Çanakkale cephesinde ağırlıklı olarak savaş yeraltında büyük oranda devam etmiştir. Özellikle Haziran ayında siperlere iyice yerleşen her iki taraf, yer kazanmak için yeni bir metot geliştirmiştir. Bu metodu geliştirenler bizimkilerdir. Haziran ayının son haftasından itibaren özellikle Zonguldak’tan getirilen kömür işçilerimiz lağım denilen yarım metre zeminden bir insan girebilecek genişlikte 50, 60, 70, 80 metre uzunluğunda bir tünel açar patlayıcı maddeleri koyar patlatılır, patlatıldıktan sonrası çok önemlidir. Kim bir saniye önce o patlamış bölgeyi alırsa; o ona ait olur. Çünkü hat 3 buçuk kilometrelik bir hat. Zaten siz savaşta hattı oluşturamazsanız çünkü arkanızda lojistik bir güç yoksa savaşı devam ettirmeniz zaten söz konusu değildir. Bu mücadele bizimle başlar fakat karşı taraf bizden bunu öğrendikten sonra daha çok teknik gelişmeler ortaya koyarak bize üstünlük sağlarlar ama asıl lağım muharebelerinde patlatıldığı andan itibaren en kısa zamanda orayı kimin işgal edeceğidir. Orada bizimkilerin mahareti karşı taraftakinden daha güçlüdür çünkü biz vatanımızı savunmak için ordaydık ve dedelerimiz bunu çok iyi bildiği için ölüme koşuyorlardı. Ve onların patlattığı pek çok yeri de bizimkiler işgal ettiler. Buna mecburdular çünkü eğer lojistik desteklerinizi sağlayamadığınız sürece sizin orada yapabileceğiniz bir şey yok. Bu lağımların katkısı bu açıdan son derece önemliydi.”


5- AYAŞ’LI ECİR BİN MUSTAFA İLK LAĞIM TAARUZUNU ANLATIYOR
  
Ayaş’lı Ecir Bin Mustafa Ruşen Eşref ÜNAYDIN’ın Yeni Mecmua’da yayımlanmış olan Çanakkale Gazileri ile yapmış olduğu röportajlardan birinde bu patlayan lağımı şöyle anlatıyor:
 
“Emir verdiler; lağım atılacak bu gün.' dediler. Tarassutta Dörder kişi kurşun atıyor; biz de nöbet bekliyoruz. Birbirimizi Değişiriz. Bizim fırka kumandanından emir geldi: Dört sekiz olsun, dediler.
  
- Dördünüz süngü takın, dördünüz kurşun atın, dediler. Kum torbasının üzerine süngüleri uzattık. Yani düşman bizi çokluk görecek ki, o da kendi siperlerine asker yığacak.
Lağım patlayınca çok telefiyat verecek. Şimdi başladık ateşe; derken o da başladı. Derken bir gır, gır, gır, gır gitti gayrı. Bizimkiler lağımı doldurdular kum torbasıyla; ağzına kadar kaydılar. Fitili ateşlediler. Fitilin, efendime söyleyeyim, bir ucu ta burada; bir ucu ta orda! Fitil yan yana vardı, ta baruta değdi. Lağım patladı. Patladıktan sonra dağlar böyle devrildi.
  
(Dilinin tasvir edemediği o dehşetli sahneyi ellerini açarak. Kollarını havaya kaldırarak, gövdesini sallayarak daha canlandırmaya çabalıyordu.) Devrilince düşmanın bacakları, kolları havada uçarken gördük; ayak parçası, efendime söyleyeyim, insan kellesi, şapkası, göğdesi mövdesi, yani hepsini havanın yüzünde gördük... Sonra ateş bitti. Duman savruldu.”


6- ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA DÖRDÜNCÜ CEPHE
  
Çanakkale savaşı, birçok ilklerin denendiği, modern taktiklerin en ilkel vuruşma yöntemleriyle birlikte uygulandığı bir savaş alanı olma özelliklerine sahiptir. Çanakkale'de yaşananlar, savaşa katılan askerler, tarihçi ve araştırmacılar tarafından yoğun biçimde kaleme alınarak binlerce kitap ve makale olarak günümüze ulaşmış ve hala ulaşmaktadır. Biz, bu çalışmamızda Çanakkale savaşında sürdürülen pek bilinmeyen ve çok anlatılmamış özel bir muharebe biçimini cephede yerüstünde olduğu kadar yeraltında yaşanan büyük taktik savaşlarına yani gizli kalmış 4. Cepheye yani Lağım Cephesine de dikkat çekmek istedik.
Aslında Çanakkale Savaşlarını en güzel anlatan şiirinde Mehmet Akif ERSOY Lağım savaşlarını tasvir etmiştir. İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un dizelerinde“Lağım Savaşları” diye tarihe geçmesi gereken mücadele şöyle hayat bulmuştur:

 “Yerin altında cehennem gibi binlerce lağım.
 
Atılan her lağımın yaktığı, yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer.”


  
7.BİNBAŞI ZEKİ BEY İLE YARBAY ELLIOT’UN TÜNEL MÜCADELESİ
  
Albay Mustafa Kemal komutasındaki 19.tümene bağlı ünlü 57. alayın birinci taburu ve Avustralya 7. piyade taburu arasında gerçekleşen tünel savaşları, Çanakkale'deki lağım faaliyetlerine örnek olabilecek niteliktedir. Bu gerçek öyküde, karşı karşıya gelen iki tabur komutanının savaşçı ruhları ve azimleri ile toprağın altındaki galeride kişisel kahramanlıklar ön plana çıkar. Arıburnu cephesinde Avustralya mevzilerine hakim durumda bulunan merkez tepedeki Türk makineli tüfekleri, Anzaklar'a göz açtırmamaktaydı. Avustralyalı 7.piyade tabur komutanı Yarbay ELIOTT'un her yolu denemesine karşın, Türk makineli tüfeklerini susturmak mümkün olamamış, sonunda Yarbay, Kraliyet istihkâmcılarına ve İskoç madencilerine başvurmak zorunda kalmıştır. Yardıma gelen kazı ekibi merkez tepeye karşı tünel açıp, Türk mevziinin havaya uçurularak ele geçirilmesi için çalışmalarını başlattı. Gelen madenciler arasında bulunan Mısırlı bir işçi ise İngilizlerden nefret ediyordu. Geliştirdiği işaret yöntemleriyle uzun süredir Türkler hesabına casusluk yapmaktaydı. Bu kez de merkez tepede bulunan Türk kuvvetlerine kazının başladığını bildirmeyi başarmıştı. Merkez tepede savunmada bulunan 19. tümene bağlı 57.alayın birinci tabur komutanı Binbaşı Zeki Bey, 25 Nisan çıkarması sırasında yaralanmış, tedavisinin tamamlandığı hastaneden taburcu olarak tam da bu dönemde, Haziran başlarında taburunun komutasını tekrar ele almıştı. Mısırlı casusun uyarısı üzerine Zeki Bey, Ereğlili ustalara başvurarak, karşı tünel kazı çalışmalarını başlattı. Binbaşı, Avustralya siperlerinin gerisinde, her gün artan taze toprak yığınları olduğunu gözlemlemişti. 13 Haziran'da merkez tepe civarında nöbet tutan bir Mehmetçik, telaş içerisinde koşarak tabur karargâhına gelip, binbaşıya siperde deprem olduğunu, havadan toz toprak yağdığını söyler. Düşman lağımının patladığını anlayarak hemen ön sipere koşan tabur komutanı, Avustralyalıların yanlışlıkla çok derinden kazarak getirdikleri tünelin patlama etkisinin çok önemli olmadığını görür. Bu infilak neticesinde Anzak siperleri, geri tepen toprakla dolmuştur.

Yarbay ELIOTT, ilk patlamanın başarısızlığından yılmayarak yeni bir tünel kazdırmayı başlatır. Bu kez Kraliyet İstihkâmcılarından patlayıcı uzmanı takviyesi de alınır. Eş zamanda Zeki Bey de karşı tünelini Avustralya siperlerine yönlendirmiştir. Bir süre sonra duyulan kazma seslerinden iki tünelin birbirine yaklaşmakta oldukları anlaşılır. Türk tünelinin tabanı Anzakların tavanı hizasına ulaşmasına bir kaç metre kala Yarbay ELIOTT daha fazla beklemeden 24 Haziran'da ikinci lağımın patlatılması emrini verdi. Bu kez de karşı tünelimiz nedeniyle Türk mevzilerine fazla yaklaşılamadığı için beklenen sonucu alamazlar. Zeki beyin kazdırdığı tünel çökmüş ve Merkez tepe önlerinde, yirmi metre çapında bir çukur açılmıştır. Düşman inatçıdır vazgeçmeyen Anzaklar yeniden kazarlar ve 4 Temmuz'da üçüncü patlamayı gerçekleştirirler. Türk makineli tüfek mevzii yine imha edilemez ama bu kez, beş nöbetçimiz şehit olur. Üç patlamanın etkisi sonucu, iki tarafın açtığı tüneller birleşmiş, Türk ve Avustralya mevzileri arasında geniş bir yeraltı koridoru oluşmuştur.
 Türk tabur komutanı Zeki Bey, 8 Temmuz'da yanına bir er alarak keşif yapmak amacıyla tünele girer. Taş, tel ve ağaç parçalarıyla dolu olan tünel, iki taraftaki geniş çıkışlar nedeniyle loş bir aydınlık içerisindedir. Saat 11:45’te girişte nöbet tutan düşman nöbetçi askeri Yarbay ELIOTT'a tünelin içinden gürültüler duyduğunu iletir. Koşarak gelen Yarbay, yanındaki birkaç askerle birlikte sessiz olabilmek için çizmelerini çıkartarak tünele girer.
Binbaşı Zeki de karşı tarafta hareketlenme olduğunu anlamış, geriye gönderdiği erle bir mangalık takviye getirtmiştir. Başlarında tabur komutanları olan iki tarafın askerleri birbirlerine yaklaşırlar. İlk ateşi Türkler açarlar. Mermi, Yarbay ELIOTT'u sıyırıp, arkasından gelmekte olan bir askeri yaralar. Avustralyalı Yarbay, tünelin duvarına yapışarak tabancasıyla birkaç el ateş eder. Komutanlarının vurulduğunu sanan Anzaklar, bir Yüzbaşı komutasında tünele daldılar. Karanlıkta parola vererek yanına gelen askerlerinin ileri gitme isteklerini önleyen Yarbay ELIOTT, kum torbalarından siper yapılarak karşı tarafın gözetlenmesi emrini verir. Binbaşı Zeki Bey, daha önce önlemini alarak siperini oluşturmuştur. İşte bu anda loş ışık altında iki tabur komutanı göz göze gelirler. Çanakkale'de böyle bir karşılaşma belki de ilk kez yaşanmaktadır. İki komutan da bu koşullarda bir şey yapılamayacağının bilincindedir. İkisi de tabancalarını kılıflarına sokup yapılandırdıkları siperlerde nöbetçiler bırakarak tünelden çıkarlar.
9 Temmuz'da Yarbay ELIOTT, bu kez İskoç madencilere 25 kilo patlayıcıyla tünelin Türk çıkışını kapatmak amacıyla yeni bir patlatma emri verir. Merkez tepe mevzilerimizin önünde bu patlama sonucu ikinci bir büyük çukur açılmıştır.
Anzak kolordu komutanı General BIRDWOOD, 12 Temmuz 1915 tarihinde tüm Arıburnunu kapsayan yeni bir saldırı düzenlemiştir. Bu geniş çaplı taarruz, Yarbay ELIOTT'a yeni bir plan uygulama ilhamı verdi. Bu kez de gönüllü bir baskın birliği hazırlayan Yarbay, bu askerlerin komutanlığına cepheye yeni gelmiş genç bir İngiliz teğmenini atar. Arazi sahibi aristokratik bir aileden gelen teğmen J. Graig HARKNESS ve 11 kişiden oluşan gönüllüleri, cephede saldırının başlama saatinde tünele girerler. Artık çukurlar ve Türk siperleri birbirlerine karışmıştır. Genç teğmenin müfrezesi, yoğun Türk ateşi karşısında geri çekilmek zorunda kalır. Ancak yaralanan Teğmen sürüne sürüne tünelin çıkış kapısına kadar ulaşabilmiş, orada elinde tabancasıyla kendisine yaklaşan Mehmetçiklere bakar.
 12 Temmuz sabahı, kolordu komutanı Esat (BÜLKAT) Paşa yükseklerde bulunan gözlem yerinden birinci tabur bölgesine yapılan bu saldırıyı tabur komutanından önce izlemiş ve telefonla Binbaşı Zeki'yi arayarak tünel çıkışından gelen düşman müfrezesinin mevzilerimize yaklaştığını bildirerek, binbaşıdan onları durdurmasını istemiştir. Aldığı emir üzerine tünel kapısına koşan Binbaşı, Avustralyalıların çekilmiş olduklarını ve bir kaya parçasına yaslanmış kanlar içersinde İngiliz Teğmenini görerek, onun öldürülmeden esir  edilmesini askerlerine emreder. Ancak Graig çağrılara yanıt vermez. Zeki Bey, birkaç kez daha Teğmenin teslim olması için seslenir. Ancak aldığı yanıt, Graig'in zorlukla kaldırdığı ve kendisine nişan almaya çalıştığı tabancanın namlusu olur. Binbaşı Zeki Bey, üzülerek teslim olmayan bu genç İngiliz teğmenini bir el bombası atılması emriyle etkisiz hale getirtir.
 12 Temmuz'da gerçekleşen Anzak saldırısı başarısızlıkla sonuçlandığında Türk Binbaşısı, İngiliz teğmeninin cesedini bir kahramana yakışır biçimde toprağa verdi. Bu özel tünel savaşı Teğmen Graig için yapılan cenaze töreniyle son bulmuştur. İki tabur komutanı da bir daha tünele girmezler. Türkler ve Anzaklar tünelin kendi taraflarındaki girişlerini tahrip ederek kapatırlar.

 
8.MUSTAFA KEMAL ANLATIYOR
  
Müttefiklerin,1916 yılının ocak ayında son bulan Çanakkale savaşını kaybetmeleri doğaldı. Bu büyük mücadelede Türk tarafındaki kazanma ruhunu bizlere en açık olarak, çıkarma sırasında 19. tümen komutanı olarak Anafartalar grup komutanlığına atanıp Çanakkale kara savaşlarının kaderini iki kez etkileyen Mustafa Kemal Paşa Ruşen Eşref (ÜNAYDIN) ile yaptığı mülakatta açıklamıştır: “Biz ferdî kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil (karşılıklı) siperler arasında mesafeniz sekiz metre... Yani ölüm muhakkak, muhakkak... Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıbta (imrenilecek) bir itidal (soğukkanlılık) ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. Hiç ufak bir fütur bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şâyân-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran, bu yüksek ruhtur.”
9.ASKER HATIRALARINDA LAĞIM CEPHESİNDE YAŞANANLAR
Çanakkale Savaşları çalışmaları için askeri hatıratlar birinci elden kaynak olmaları sebebiyle çok önemli bilgiler içerir. Gerek İngiliz gerek Anzak kaynaklarında üst rütbeli veya diğer askerlere ait birçok günlük ya da hatırat savaş sonunda basılmıştır. Ne yazık ki bu tipte bizim askerlerimizce yazılan ve basılan eser sayısı sınırlıdır. Bu tipte kaynak ararken rastladığımız ve lağım faaliyetleri yaşayan bir askerimizin aktardığı ilk ağızdan bilgiler bizim için çok değer arz etti.

1.Dünya Savaşı çıkınca Hukuk Fakültesinde okurken İhtiyat Zabiti (Yedek Subay) olarak orduya alınan Münim Mustafa da lağım patlarken yaşananları ve hissiyatları şöyle aktarıyor:
 
“Saat dört buçuktu. Düşman topçu ateşinden kurtulmak için zeminliklere sığınmıştık. Başucumuzda hadsiz, hesapsız patlayan şarapnelleri gözümüzle takip ediyorken birdenbire toprağın içinden sanki tazyik ediliyormuş gibi bir hareket, bir inilti duydum. Bir saniye geçmeden toprak göğe kalkıyormuş gibi bir inilti sesiyle sersemledim. Ne olduğumun farkında değildim. İnsanları aptallaştıracak bir şey olmuştu. Kulaklarımdan acı acı patlayan bir gürültünün uğultuları geçmemişti, sersem gibiydim. Bu sırada zeminlikten başımı çıkardım, bir de ne göreyim! Bol güneşli bir yaz günü olmasına rağmen, güneşle aramızda topraktan bulut gibi bir tabaka hâsıl olmuş, sema ve güneş görülemiyor! Havadan yerlere mütemadiyen taş, toprak yağıyor ve bu meyanda parçalanmış insanların muhtelif uzuvları; kol, bacak, kemik semadan düşüyor! -Aman yarabbi bu nedir dedim!
Alay kumandanı gözleri evinden fırlamış bir halde zeminlikten kendini dışarı fırlatmış bana "Ne oluyoruz?" diye soruyordu
-Git; vaziyet hakkında malumat al ne oluyoruz! Diyordu. Bu bir dakika içinde olmuştu. Bulunduğumuz yeri bunaltıcı siyah bir duman kaplamış göz gözü görmüyor! Boğucu bir hava yaratan dinamit kokusu, bize nefes aldırmıyordu. Çukurlarda, dere içlerinde tahammül edilemeyecek derecede gaz kokusu vardı. Herkesin boğazı yanıyor, bazıları baygın halde yatıyordu. Üstümüz başımız isli, kurumlu bacalardan çıkan insanlar gibi kararmış olduğumuz için tanınmayacak hale gelmiştik. Yine soruyorduk: "Ne oluyoruz!
…Yeryüzündeki silahlar, denizdeki zırhlılar, havadaki tayyareler, yetmiyormuş gibi şimdi bir de toprakların altını, lağımları da hesaba katmak lazım mı gelecekti!”
21 Ağustos 1331 (3 Eylül 1915): “Cephede İngilizlere güzel bir sürpriz hazırlamıştık. Kaç günden beri kazmakta olduğumuz lağım bitmiş, tamam olmuştu. Bugün de dinamitle doldurup atacaktık. İngiliz siperlerinin nasıl havaya uçacağını görmek için sabırsızlanıyorduk. Her şey hazırlanmış, bütün tertibat alınmıştı. Aksilik bu ya! Bizim fırkaya ait lağımı patlatacak olan ampermetre her nedense bozuldu. İnadı tuttu, bir türlü işlemiyordu. Alelacele telefonla komşumuz birinci fırkanın aletini getirttik. Tam saat birdi. Bir manyeto hareketiyle koskoca toprak kütlesi, birdenbire yukarıya doğru göbek vererek kabarmaya ve müteakiben de siyah kesif bir dumanla birlikte bir infilak sesiyle, tayyare gibi havalanmaya başladı. Bizim siperlerin altında bu lağımlar patlıyorken insanı aptallaştırıyordu. Bunun için lağım patlaması hiç hoşumuza gitmezdi. Fakat İngiliz siperleri altında lağımın patlamasını seyretmek o kadar hoşumuza gidiyordu ki dürbünler elimizden düşmüyordu. Bir-iki dakika İngilizlerin siperlerini toz ve dumandan göremez olduk. Aramızda bir telefon hattı olsaydı bizim lağımın İngiliz siperleri altında nasıl patladığını, tesirini sormak isterdim.”
 Lağım savaşları sırasında bölüklerinde taburlarında alaylarında sivrilip, lağım savaşlarından dolayı kahramanlıkla eşdeğer lakaplar takılan askerler de vardır.
Yine Münim Mustafa'nın hatıralarında bu şekilde kahramanlaşan bir askere rastlıyoruz:
“Bir gün de biz lağım açıyorduk. Meğer aynı noktada İngilizler de lağım açıyorlarmış. İki taraf askerleri birdenbire toprağın altında karşı karşıya gelince birbirlerine ateş etmeye başlamışlar. Aslen Ödemişti cesur bir asker olan Hakkı Onbaşı lağımın içinde İngilizleri önüne katarak ta kendi siperlerine kadar kovaladıktan sonra kum torbalarıyla lağımın İngilizler tarafından kapatılması üzerine geri dönmüştür. O günden sonra Hakkı Onbaşı'nın ismi cesaretinden, kinaye olarak arkadaşları arasında Kanlı Siper Kurdu olmuştu. Ona herkes bu isimle hitap eder, iyi bir bombacı olan Hakkı onbaşının lağım içinde gösterdiği bu cesareti herkes hatırlardı.”
27. Alay, 2. Tabur, 1. Bölükte bulunan Ali DEMİREL cephe yaşamı ve lağım hakkında yaşadıklarını bir röportajda şöyle dile getiriliyor:
 
“Düşman mevzileri bize çok yakındılar. Bomba atarlardı bizim mevzilerimize. Soğan filan da attılar. Sonra bizim mevzilerin üzerine teller gerdiler de düşmanın attığı bombalar bir daha mevzilerimize düşmedi. Tellere çarpıp geri düştü.
  
… Bir gün düşmandan, düşman mevzilerine yaptığımız bir hücumdan, bir aynalı tüfek ele geçirmiştik. Bizim mevzilerin yanında bir tünel vardı. O tünelin içinde düşmandan ele geçirdiğimiz tüfeğe baka baka bizim tüfeklere de ayna takmıştım. Her mangaya bir tane
aynalı tüfek dağıtılmıştı benim yaptıklarımdan. Tüfeğin namlusuna önlü arkalı iki tane ayna koyardım. Siperden kafanı çıkarmadan aynalara bakıp düşmanı görürdün.
Düşman kaçarken tünel kazıp içine dinamit doldurmuş. Patlatınca bizden bir bölük gitti. Hiç kimse kurtulmadı. Toprak minare gibi havaya çıktı.”

 1.Dünya Savaşında Türk ordusunda görev alan yaklaşık 500 Alman subayından biri olan Carl MÜHLMAN ise kitabında şu bilgileri verir:
 
“Dünya Savaşı’nın diğer cephelerindeki ordu üst komutanlıklarının aksine, burada en yüksek emir mevkileri, en ön hattın ardında sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyordu. Mevzi Harbinin yorucu tek düzeliği içinde haftalar ve aylar geçti. Siper savaşı, buna rağmen komutanlardan ve birliklerden yüksek gayretler göstermesini gerektiriyordu. Sürekli olarak pusuda bekleyen bir düşman karşılarındaydı ve Türklerin bir dikkatsizliğini ya da zaafını görebilirse, yıldırım hızıyla ileri atılacaktı. Birçok yerlerde birkaç adım tutan ateş hatlarındaki mesafe lağım savaşının genişlemesini gerektiriyordu. Daha önce çevreye hakim olan tepelerin mevzilerine yönelik yarışmada olduğu gibi, dost ve düşman yerin altında da birinciliği ele geçirmeye çalışıyorlardı. Sessiz anlarda toprağın içindeki esrarengiz çalışmaların sesi duyuluyordu. Tıpkı bir volkanın üzerinde oturuluyormuş hissi doğuyordu, sanki her an havaya uçma tehlikesi içindeydiler. Bütün mevzi kısımları, bu lağım savaşının seyri esnasında dıştan bakıldığında korkunç savaşın dehşetini yansıtan ıssız bir huni tarlasına dönüşmüştü. Türklerin tehlikeye en çok maruz kaldıkları noktalardaki tutumları şaşırtıcıydı ve hatta hayranlık uyandırıcıydı; çünkü onlar itidallerini yitirmiyorlardı. Keza lağım döşemede öğrenmeye hevesli olan Türklerin yetkin hocası Alman istihkâmcılara da rastlanıyordu.”
Mücadelenin ne denli kanlı olduğunu, ölümün muhakkak olduğu anda da tereddüt etmeden ölüme koşulduğunu, savaş sonunda da sağ kalanların nasıl bir psikoloji içerisinde olduklarını ise Üsteğmen Keone GARFIELD’ın anılarında görmekteyiz.
 "Siperler ölülerle doldu, bazı siperlerde ölülerin birbiri üzerine yığılmasından oluşan yükseklik 2-3 metreyi buluyordu. Avustralyalılar ve Türkler öyle kaynaşmışlardı ki ayırmak mümkün değildi. Bu savaşta biz 2.000, Türkler 7.000 zayiat verdiler. Her taraf pislikten ve kokudan geçilmiyordu. Kanlısırt' tan ben sağ çıktım ama psikolojik olarak değil. Buradan kimse sağlıklı çıkamazdı.”(6 Ağustos 1915)
Lağım açmak bir sanat haline gelmişti. Askerler deneme yanılma metoduyla en iyi lağım kazma usullerini keşfediyorlardı. Lağım kazma işinde adeta ustalaşmış bir İngiliz eri anlatıyor: “Yer altında çalışmak hoş değildi. Ellerin ve dizlerin üzerinde emeklemek zorundaydın. Madenciler toprağı kum torbalarına doldururlardı. Bir ucunda bir ilmek olan kum torbaları vardı. Bu ilmeği boynumuza geçirir ve beygir gibi torbayı arkamızdan çekerdik. Kuyunun başında bekleyen iki kişi torbayı çekip boşaltırlar, sonra bize geri atarlardı. Ben bu lağım dehlizi çalışmalarında üç kere bulundum. Yer altı çalışmalarının iyi olan tarafı siperdeki korkunç güneşten kurtulmuş olmaksa da, yer altında hava çok pisti. Mum ışığında kazardık ve mumlar oksijeni yaktığından aşağıda hava kalmazdı. Tütün dumanı çalışanları boğacağından sigara içmemize izin yoktu. Aşağısı biraz daha serindi. Eğer top atışı varsa sesini duymazdık ama mermiler yere düştüklerinde hafif bir sarsıntı hissederdik.”
“Kraliyet istihkâmından iri bir ağızlığı olan stetoskopla bir subay gelirdi. Tam bir sessizlik olur, subay stetoskobu duvara dayar ve düşman yaklaştığı takdirde sesini duyardı. Eğer Türkler yakındaysalar tüneli boşalttırır ve tünelin başını patlayıcı ile doldurup havaya uçururdu. O zaman düşman tüneli çöker ve lağımcıları ölürdü. (Er N.W. PROPHET)
Balıkesir’in, Balat Nahiyesi'nin Kızılöz Köyü'nden Hacı Mustafa Oğullarından Hüseyin Oğlu Ali Çavuş ta lağım savaşı kahramanlardan biridir.1302 doğumlu Ali Çavuş Çanakkale Savaşlarına katıldığında 29-30 yaşlarındadır. Başından geçen olay şu şekilde gerçekleşmiştir:
Bir gün yeni kazdıkları bir lağımın altında bir kazma gürültüsü hissetmişler. Ali Çavuş gürültüyü susturarak araziyi dinlemiş ve tam alt taraflarında düşmanında bir tünel kazdığını anlamış. O günden iki gün evvel dahi böyle bir olaya tesadüf ederek piyade taburuna lağımın acele ateşlenmesi için emir vermişler. Tabur alaya, alayda tümenden müsaade talep edinceye kadar epeyce bir zaman geçmiş. Bu zaman zarfında düşman yapmış olduğu lağımı ateşleyerek bizim henüz bitmiş olan mayını havaya uçurduğu gibi birçok barut ve insan kaybı olmuş imiş. Bunu dikkate alan Ali Çavuş, yine aynı hal tekrar eder düşüncesiyle her ne olursa olsun diyerek kendiliğinden lağımı ateşlemiş ve bu olaydan yalnız kendi subayını haberdar ederek, onayını almıştır. Mayın patlayınca hakikaten düşman lağım tertibatının bozulduğu gibi lağımcı askerlerinin de tamamen öldüğü görülmüştür. Yalnız, Ali Çavuş o zaman ne ödül, ne de ceza almıştır.
Osmanlı ordusunda subay olarak 1'inci Dünya Savaşı'na, Yüzbaşı rütbesiyle de Çanakkale Savaşı'na katılarak pek çok cephede kahramanca çarpışan Kayserili Rum asıllı bir ailenin çocuğu olan Sokrat İNCESU Çanakkale Hatıralarını kaleme aldığı kitabında lağım savaşları ile ilgili değerli bilgiler verir;
“Düşmanın taarruz harekâtları işe yaramamış, Gelibolu yarımadasındaki direnişi kırmayı başaramamıştı. Buna mukabil Türk tarafının düşmanı denize dökme girişimleri de sonuç vermemiş, 1915 Ağustos’undan neredeyse yılsonuna kadar savaş birbirine yakın siperlerde sürdürülmüştü. Bu, askerleri düşmanını yok etmek için yeni arayışlara itmiş ve yüzyıllar öncesinde kale duvarlarını yıkmak için uygulanan tünel atma taktiği Gelibolu’nun mümbit topraklarının altında da uygulanmaya başlamıştı. Bunlara eskiden olduğu gibi lağım adı veriliyordu.

Hasımlar birbirlerinin mevzilerinin altına lağımlar kazıyor, dinamitle doldurup hiç beklenmedik bir anda havaya uçuruyordu.“Bir sabah tünel kazmakta olan postanın başı bana gelerek: -Komutanım dedi, düşmanın kürek seslerini işitiyoruz, derhal o yöne hareket ettim geniş ve derin tünelimizin ses geldiği tarafını tespit ederek burada çok itimat ettiğim bir askeri bırakarak diğerlerini başka tünellere çektim.
 Durumu tabura ulaştırdığım gibi aynı zamanda burada görevlendirdiğim askerime: - Bak evladım, düşmanın kazma kürek sesleri ağır ağır yaklaşıyor. Şayet burada bir gedik açılır da düşman görünürse el bombasını ateşleyip hemen kendini dışarı atarsın. Hakikaten tahminimizde yanılmamıştık. Bir müddet sonra bizim tünele birleşen düşman tüneli içindeki çok sayıda asker, Mehmetçiğin el bombası ile parça parça olmuşlardı”

10. TEMMUZ 1915 TARİHLİ ARŞİV BELGELERİNDE LAĞIM SAVAŞLARI
  
20 Temmuz’da Arıburnu’nda düşman mıntıkasında patlatılan lağımlar sonunda büyük zayiatlar verdirildi. Lağımlarda çalışan düşman askerleri toprak altında kaldı. Aynı gün düşmana önce bombalarla sonra süngülerler saldırıldı. Türk birliklerinin süngü hücumu karşısında tutunamayan düşman kendi siperlerine firar etmek zorunda kaldı.
 
Arıburnu’nda 22 Temmuz’da karşılıklı lağım muharebeleri devam etti. Sol taraftan topçularımızın ateşi ile düşman geri çekildi. Bu arada Kerevizdere civarından yaklaşan  düşman, Anadolu bataryalarımızdan atılan ateşlerin etkisinde kaldığından geri çekilmeye mecbur oldu.

23 Temmuz’da Arıburnu’nda topçu atışları devam etti ve yapılan lağım muharebesinde düşman lağımları patlatılarak iyi sonuçlar alındı. Seddülbahir’de yapılan düşman taarruzu geri püskürtüldü. Seddülbahir’in güney tarafına kuvvet yığmakla meşgul olan İtilaf askerleri, Anadolu bataryalarımız tarafından yapılan etkili top ateşleri ile dağıtıldı.

 
KAYNAKÇA
  
1-Mine SOY “Yerin Altındaki Etkili Volkanlar: Lağımlar” (Internet Makale)

http://www.canakkalesavaslari.gen.tr/index.php/makale-havuzu/646-yerin-altindaki-etkili-volkanlar-lagimlar#

2-Necmettin ÖZÇELİK-Tunca ÖRSES “Toprak Altında Savaşanlar” (Yayımlanmamış Makale)

3-Murat KARATAŞ (Araştırma Görevlisi) Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü “Çanakkale Muharebelerinde Lağım Muharebeleri” Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Bahar-Güz 2008, s.43-46)

4-Prof.Dr. Feridun EMECEN (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi İstanbul'un Fethi Maddesi Cilt 23 s.212-220

5-Esat Paşa Çanakkale Savaşı Hatıraları Örgün Yayınevi 2.Baskı 2004

6-Gürdal Özçakır “Çanakkale Savaşları Lağım Muharebeleri ve Zonguldak-Ereğli Maden İşçileri” Zonkişot Dergisi Sayı:20 Mayıs-Haziran 2012 s.9-10

7-Çanakkale İçinde Vurdular Beni, derleyen: Aziz KAYLAN, Tercüman 1001 Temel Eser, No:78, Kervan Kitapçılık A. Ş. İstanbul

8-Ruşen Eşref (ÜNAYDIN) “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat”

9-Münim Mustafa “Cepheden Cepheye” Arma Yayınları ikinci baskı 1998- İstanbul

10- Carl MÜHLMAN Çanakkale Savaşı Bir Alman Subayının Anıları Timaş Yayınları 3.Baskı İstanbul, 2003

11-Yeraltında Düello (Internet Makale)

http://www.ekremsama.com/makaleler/567-yer-altinda-duello82.html

12-Hasan MERT “Çanakkale’de Ölüm” Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt/Volume XXVI, Sayı/Number 1, Temmuz/July 2011 s.157-158
 13-Ahmet EYİCİL “Çanakkale Savaşları” ( Dardanel Wars)Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (http://sbe.gantep.edu.tr) 2009, s.351 18


YARARLANILAN İNTERNET ADRESLERİ
  
www.canakkale.gen.tr/gaziler/g4.html


www.duryolcu.com/default.asp?m_id=3&c_id=588&title=Bal%FDkesirli%20Ali%20%C7avu%FE


www.canakkalesavaslari.gen.tr/index.php/makale-havuzu/646-yerin-altindaki-etkili-volkanlar-lagimlar#
 
www.ekremsama.com/makaleler/567-yer-altinda-duello82.html















GÜRDAL ÖZÇAKIR

KDZ. EREĞLİ OCAK-2015
   
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ.EREĞLİ İLE İLGİLİ KİŞİ, LAKAP,YER ADLARI VE DEYİMLER

ZONGULDAK DOĞUMLU TÜRK POPU’NUN İLK STARLARINDAN AY-FERİ

BİR İSYANIN ANATOMİSİ;DEVREKLİ SAHTE KADIN PEYGAMBER DUDU HATUN İSYANI İLE KIZLAR DERESİ EFSANESİNİN BAĞLANTISI