AMASRA BAHRİ TAYYARE İSTASYONU KOMUTANI BİNBAŞI SAVMİ UÇAN


KURTULUŞ SAVAŞI KAHRAMANI
AMASRA BAHRİ TAYYARE İSTASYONU KOMUTANI
BİNBAŞI SAVMİ UÇAN
1885-1953


1885’te Trabzon’da doğan Savmi UÇAN ilk ve orta tahsilinden sonra Bahriye Mektebi’ne girer ve 1905’te kaptan olarak mezun olur. 1910’da Türk Donanması’ndaki İngiliz Talim Heyeti’nden “birinci sınıf topçuluk diploması” alır. Amerikan Curtiss firmasından alınan ilk deniz tayyaremiz 1913 Haziran’ı ortasında Florya’da uçurulduğu zaman, Amerikalı pilotun yanında Yüzbaşı Savmi Bey de vardır. Onun Havacılığa olan tutkusu hiç bitmez. Motor tamirhanesinde motorculuğu iyice öğrendikten sonra, Yeşilköy Tayyare Mektebi’ne girer ve 1914’te hava kuvvetlerimizin ilk pilotlarından olur.
Aynı yıl bir deniz tayyaresi ile Çanakkale cephesinde gönderilir. O tarihte pilot eğitimini yeni tamamlamış ve toplam uçuşu henüz 15 saat olan Savmi Bey 19 Ekim 1914 tarihinde iki kişilik Mahmut Şevket Paşa isimli Nieuport uçağıyla Çanakkale’ye hareket eder. Ancak uçak yolda arızalandığı için denize inmek zorunda kalır. Bu uçak, deniz üzerinde 24 saat kaldıktan sonra bir motorbotla çekilerek Çanakkale’ye götürülmüştür.
Savmi Bey kısa bir süre sonra Alman fabrikasına sipariş edilen deniz tayyarelerinin inşasında bulunmak üzere Almanya’ya hareket eder. Orada bulunma fırsatını iyi değerlendirir ve girdiği sınavı başarıyla tamamlayarak Alman tayyareci brövesinin de sahibi olur.
Savmi Bey aynı yıl dünyada bir ilki başarır. Deniz tayyarelerinin flöterlerini söker ve altına tekerlek takıp Macaristan’dan Bulgaristan’a gelir. Bu dünyanın ilk amfibi uçağıdır. Buradan da tayyaresini yine söküp trene yükleyerek İstanbul’a getirir. 1915 yılında tekrar Almanya’ya gider ve tecrübe komisyonu şefi olarak görev alır. 1916 yılında İzmir Deniz Tayyare Bölük Kumandanlığı’na getirilir.1917 yılında Almanya’ya gönderilen talebelerin başında yine Savmi Bey vardır. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline kadar orada görevlendirilir. İşgal üzerine hemen geri çağrılır.
Savmi Bey, İstanbul’un işgali üzerine, 1920 yılı Nisan ayının ikinci günü üç tayyareci subayı yanına alır ve yola çıkar. Üsküdar’dan yaya olarak Bilecik’e oradan da Ankara’ya ulaşır ve Kuvva-i Milliye’nin emrine girer. Ankara bu vefakâr, cesur Türk pilotlarını sevinçle karşılar, bağrına basar.
 Savmi Bey ve arkadaşları, bozuk tayyareleri faaliyete geçirmeleri için Konya’ya gönderilir. Fakat burada başına talihsiz bir kaza gelir. Tamir ettiği tayyarenin motor kontrolünü yapmak üzere pervaneyi çevirdiği sırada motor, makinist hatası yüzünden ani olarak çalışır ve dönen pervanenin vuruşu ile bir koluyla bir bacağı kırılır. Tedaviden sonra bir müddet uçamayacağından Trabzon’daki Deniz Komutanlığı emrine gönderilir. Ancak çalışkanlığıyla tanınan Savmi Bey boş duramaz ve Trabzon limanında bulunan Gazal Vapuru ile Rusların Tuaps limanına giderek buradan cephane ve altın getirir.
Savmi UÇAN’ın bu günlerini eşi Vedia UÇAN şöyle anlatmaktadır: “Trabzon’dan Kafkasya sahillerine giderek Anadolu cephesine cephane yetiştirecekti. Karadeniz düşman ablukası altında idi. Sık sık bombardımanlar da oluyordu. Kocam bu tehlikelerin hiçbirine ehemmiyet vermiyordu. Bu seferden dönülmeyebilirdi de. Bu düşünce ile ben de kendisiyle bu sefere iştirak etmek istedim. Eşim itiraz etti; bana bir şey olursa senin az da olsa bu vatanda kurtuluşa kadar yapacağın hizmetler vardır, dedi. Fakat ben ısrar ettim. Bugün bu macerayı anlatmak benim için imkânsızdır. Her an ölüm tehlikesi karşısındaydık. Yakalanmak, sorgusuz ölmek demekti. Bu korku içinde ne yemek yiyebiliyor ne de rahat nefes alabiliyorduk. Milli Mücadele günlerinde vatanın kurtuluşu için mücadeleye atılanlar, ne menfaat ne de şahsi istikballerini düşünüyorlardı. Tek arzuları vardı: Vatanı kurtarmak.”
O dönemle ilgili Savmi Bey’in de şöyle bir anısı vardır: Gazal vapuru ile getirilen sandıkların bir tanesinden bir altın düşer, tayfalardan biri altını bulup Savmi Bey’e getirir.
Savmi Bey, tayfanın omzunu okşar ve “ Evladım hangi sandıktan düşmüşse, hemen yerine koy. Biliyorsun bu paraları düşman çizmesi altında çiğnenen vatanı kurtarmak için cephede, aç, perişan dövüşen kardeşlerimize götürüyoruz. Vatan kurtulduktan sonra, hepimiz bu altınları avuç avuç kazanacağız. Vatan olmadıktan sonra altının ne kıymeti vardır.” der ve tayfa avucunun içinde tuttuğu altını götürüp yerine koyar.



Savmi Bey, 1921’de Amasra’da bir deniz tayyare istasyonu tesisine memur edilir. Çünkü o sırada Karadeniz’de yapılan nakliyat artmıştır, 1921’in sonlarından itibaren Amasra’nın küçük limanı önemli bir ikmal noktası haline gelir. Rusya’dan alınan veya İstanbulda’ki depolardan kaçırılan silahlarla, Anadolu’ya sevk edilen erzakların bir bölümü de burada boşaltılır.
Amasra’da Binbaşı Savmi Bey’in gayretleriyle bir deniz uçağı üssü kurulması girişimi başlatılır. Kasım 1921’de Bahriye Nezareti’ne ait üç deniz uçağının İstanbul’dan gizlice kaçırılmasına karar verilir.
Uçaklar İstanbul da ki gizli teşkilatlardan ‘Muavenet-i Bahriye Grubu’ tarafından depolardan alınarak İnebolu’ya götürülür. Savmi Bey’in büyük fedakârlıklarla, gece gündüz demeden monte ettiği bu tayyareler daha sonra büyük görevler üstleneceklerdir.
Savmi Bey’in çabalarıyla, Alman yapısı Gotha tipi üç deniz uçağının Amasra’ya naklinin ardından Milli Mücadele’deki ilk deniz uçağı üssü “Amasra Bahri Tayyare İstasyonu Komutanlığı” adıyla kurulur. Komutanlığa da Binbaşı Savmi Bey getirilir.
            1922 yılının Haziran ayına kadar, uçakların montajları yapılır ve bir uçak hangarı inşa edilir. 18 Haziran 1922 tarihinde, ilk Gotha tipi deniz uçağının onarımı tamamlanır ve deneme uçuşlarına başlanır.
            3 Temmuz 1922 tarihinde Amasra’dan keşfe çıkan bu deniz uçağı, Şile’nin Koprıca ağzında, Yunan donanmasının Panthir muhribini görerek hücuma geçer. Yüzbaşı Cemal’in attığı bombalardan biri Panthir muhribinin baş tarafına isabet eder.
            Uçak üssüne dönüp bomba ve yakıt ikmali yaptıktan sonra saldırıyı sürdürür. İkinci saldırısın da, altı bomba attıysa da havanın sisli olması nedeniyle, bombaların sonucunu gözleyemez. Muhripte öldürücü bir hasar oluşmaz ancak Panthir uzun bir süre savaş dışı kalacaktır.
Bu tek saldırı bile, Yunan donanmasının bölgedeki hareketini engellemek için önemli bir girişim olmuştur. 1922’nin Ağustos ayında, diğer iki uçak da daha etkin olarak görev almaya başlar. Ancak uçaklar çok eski ve yıpranmış durumdadırlar; sadece Batı Karadeniz bölgesinde keşif ve devriye uçuşları yapabilir.


            7 Eylül 1922 tarihinde ise, Amasra’daki uçakların Sapanca Gölü’ne nakli emredilir. Amaç, Anadolu’dan çekilmekte olan Yunan güçlerinin Gemlik, Bandırma ve Mudanya’da takip edilip sıkıştırılmasıdır.
            13 Eylül’de Yüzbaşı Nuri, Gotha’lardan biri ile Sapanca’ya doğru havalanır, ancak arızalana uçak Akçakoca kıyısına mecburi iniş yapar. 13 Ekim’de de Akçakoca’ya mayın götüren Şahin vapuru ile Amasra’ya geri getirilir.
            Yine 16 Eylül’de Yüzbaşı Cemal ve Teğmen Şerafettin Bey ikinci uçak ile Sapanca Gölü’ne inerler. 25 Eylül’de diğer Gotha, Binbaşı Savmi Bey idaresinde İzmit’e doğru uçar. Sakarya’nın ağzında motoru arızalanan uçak denize iner. Tamir edildikten sonra İzmit’e gönderilir. Bu arada, Kasım başında Haliç ambarlarından bulunan iki başka deniz uçağı da İzmit’e gönderilir. Böylece 18 Kasım’da İzmit’te, 2’si Amasra’dan 2’si de İstanbul’dan gelen 4 deniz uçağı bir araya getirilir. 2 Aralık 1922 de Binbaşı Savmi Bey, ‘İzmit Uçak İstasyonu Komutanlığı’ görevine atanır.
            13 Aralık 1922’de de Genelkurmay Başkanlığı’nın emriyle bu deniz uçağı üssü İzmit’ten İzmir’e nakledilir.
Savmi UÇAN, İzmir’in geri alınmasından sonra Konya Umur-ı Havaiye Müfettişliği Vekili ve ardından İzmir Tayyare Mektebi Müdürü olmuştur. Talebelerini bizzat uçurmak suretiyle yetiştirirdi. İlerleyen günlerde Almanya’ya sipariş edilen Rohrbach deniz bombardıman tayyarelerinin tecrübelerinde hazır bulunmak ve uçuşlarını tetkik etmek üzere Almanya’ya gönderilir. Oradaki görevini başarıyla tamamladıktan 5 ay sonra İstanbul’a döner.1926 yılı Ekim ayı başında ailesi ecnebi olanlar hak­kında çıkan kanun mucibince eşi Ermeni olduğundan binbaşı olarak ordudan emekli edilir.
Deniz tayyareciliğinin çekirdeğini kuran Savmi UÇAN 1926 yılında Binbaşı olarak emekli edildiğinde Türkiye adına sipariş edilen tayyareler henüz teslim edilmemiştir. Kendisini çağıran Mareşal Fevzi ÇAKMAK: “ Savmi Bey emekli oldunuz, şimdi ne olacak, uçakları kim getirecek ?” diye sorar.
            Kalbi vatan sevgisiyle dolup taşan Savmi UÇAN Mareşale şu karşılığı verir: “ Şu an hiçbir resmi sıfatım yoktur. Almanya’daki firma, bana çok parlak bir vazife teklif etti. Henüz onu da kabul etmedim. Ben yine memleketime hizmet etmek isterim. Bana istediğim tayyarecileri verirseniz, onları Almanya’ya götürür yetiştirim, satın alınan tayyareleri onlar memlekete getirirler ” der.
Hayatını hiçbir tehlikeden sakınmayan Savmi UÇAN’ın bu hizmeti kabul edilir ve sipariş edilen tayyareler Savmi Bey’in gururla yetiştirdiği başarılı pilotlar tarafından Almanya’dan Türkiye’ye getirilir.
Sonraki yıllarda yetiştirdiği pilotlar arasında bulunan Sabiha GÖKÇEN, ilk uçtuğu günü ve Savmi UÇAN’ın onu yüreklendirmesini unutamaz. 
Savmi UÇAN 75 yaşına geldiğinde hala uçuyordu. Sabiha GÖKÇEN’e bu durum sorulduğunda; “ Hocam Savmi zamanın en mükemmel tayyarecisiydi. Eşi, benzeri Türkiye’de değil Avrupa’da da yoktu. Hocam Savmi’nin tayyaresi olsaydı, göklerden yere inmek istemezdi. Onun için yaş bahis mevzuu değildi. Diyebilirim ki Hocam Savmi UÇAN, hayatında göklerin fatihi olmuştur. İşte onun kırdığı rekor, hala kendi üzerindedir. Savmi Hocamdan sonra da hiçbir tayyareci Kiel Köprüsünü geçemedi. O, bindiği tayyareyi evladı gibi sever, kendisi kadar ona güvenirdi.”
Sabiha GÖKÇEN’in bahsettiği rekor olayı şöyle gerçekleşmiştir:
1926 yılında, Genel Kurmay başkanının emri ile Almanya'ya sipariş edilen iki adet Rohrbach madeni ağır deniz bombardıman uçağının tecrübelerinde bulunmak üzere Savmi Bey görev alır. Çift motorlu 13 kişilik deniz tayyaresi ile Almanya’nın kuzeyinde, Schleswig-Holstein Eyaleti’nin başşehri Kiel’de bulunan Kiel Kanalı üzerindeki köprülerin altından uçarak geçer. Tüm Alman gazeteleri, haber ajansları, radyolar bu olayı yayınlamışlardır. Kendisi ile yapılan bir röportajda, Savmi Bey ; “ Biz Türkler bilgi ve cesaretle her şey yaparız. İstiklal ve hürriyetimizi de böyle kazandık” demiştir. Bu müthiş uçuş, dünyada henüz ikinci bir şahıs tarafından teşebbüs dahi edilemeyen bir başarı olarak tarihe geçer.
Burada şunu da belirtmek isterim ki, Savmi UÇAN’ın bir gözü de bulunmamaktadır. Geçirdiği bir kaza sonucunda, bir gözünü kaybetmiş, tüm pilotluk yaşamını kalan tek gözü ile sürdürmüştür. Hem de ileri yaşlara kadar.
Bütün Avrupa gazeteleri ve dünya radyoları Savmi UÇAN’ın başarısını överler. Kendisini görmek için Amerika’dan heyetler gelir.
Eşi Vedia UÇAN, Kiel Kanalı uçuşundan sonra Savmi Bey’in yaşadıklarını şöyle anlatır: “ Bir gün bir Amerikalı Savmi’ye geldi. Savmi’nin Kiel Köprüsü’nün altından tayyaresi ile geçtiği haberini radyodan dinlemiş, Almanya’ya kadar gelerek eşimi buldu ve bu uçuşa nasıl cesaret ettiğini sordu, bir daha uçup uçamayacağını merak ettiğini söyledi. Savmi yaptığı işin imkânsız bir şey olmadığını yapmak suretiyle ispat etmişti… Gazeteciye şöyle dedi: “Bir gün tayyareci arkadaşlarla sohbet ederken aklıma geldi. Kiel Köprüsü’nden tayyare ile geçilip geçilemeyeceğini sordum. Hiçbiri kabul etmediler, çünkü bir tayyareci ne kadar cesur olursa olsun, ne kadar tecrübeli ve bilgili bulunursa bulunsun böyle bir harekete cesaret edemez ve muvaffak olamaz, dediler. Hâlbuki ben karar vermiştim ve kararımı da tatbik ettim. İkinci defa tekrarlamaya her zaman hazırdım, hatta müracaat ettim fakat müsaade etmediler. Tayyaresine ve kendine hakim olan her tecrübeli tayyareci bunu yapabilir.”
Bu sözleri de gösteriyor ki, Savmi Bey cesur olduğu kadar da mütevazı bir kişiliğe sahipti.
O artık dünya havacılık tarihinde tanınmış bir simadır. Fakat daha birçok hizmetlere koşacak azmi ve kararlığı olduğu genç denecek bir yaşta birazda vefasızca emekli edilişi onu yurt dışına gitmeye zorlar.
Savmi UÇAN, o yıllarda Rochrbach fabrikasından gelen teklifini kabul eder. Tecrübe
Pilotu olarak üç buçuk sene Berlin’deki fabrika ile Kopenhag’daki fabrika şubesinde görev alır.
Bu dönemki olayları hayat arkadaşı Vedia Hanım yıllar sonra şöyle anlatır: “Ben çok üzülüyordum. Benim yüzümden genç yaşta emekli edilmişti. Kendisine söyledim, Savmi, de­dim, benim yüzümden gadre uğradın, ben buna razı olamam, mesleğini çok seviyorsun, beni bırak. ‘Sen deli misin?’ diyordu, ‘yoksa beni tanımadın mı? Ben seninle hayatımı birleştirdim. Bizi ancak ölüm ayırır. Meslekten ayrıldı isem, vatan hizmetini gene yapa­rım, nitekim yapıyorum.
Kocamın benimle evlenmesine ailesi de muhalifti. Bir gün tesir altında kalır yahut kanaatini değiştirir, beni bırakabilirdi. Ben de o zaman tekrar ailemin yanı­na dönecektim.  
Ailem de bu izdivaca razı olmamıştı. Terk edilmiş olarak ailemin yanına gidince elbet beni suçlayacaklar: ‘Bak gördün mü Müslüman olmayı, işte seni terk etti’ diyeceklerdi. Bu gün bütün bunların olması bahis konusu değildir. Artık kanaatim gelmiştir ki, kocamla ölünceye kadar evli kalacağım, beni bırakmayacak. Her hususta anlaşmış bulunuyoruz ve yaşlarımızda kemale erdi. Onun için şimdi Müslüman olmaya ka­rar verdim, hatta bundan kocamın bile haberi yoktur. Hiç bir tesir altında kalmadan İslam dinini kabul edişime Müftü Efendi son derece memnun oldu, beni tebrik etti ve böylece Müslüman oldum. Kocam, buna son derece sevinmişti, fakat benim yüzümden talebeleri paşa rütbesi aldığı halde kendisi binbaşı rütbesi ile emekli oldu.”
Mütevazı ama bir o kadar da iddialı kişiliğiyle birbirinden önemli başarılara imza atan Savmi UÇAN, Nazi rejiminin Almanya’da taraftar bulmaya başlamasıyla 1930 yılında yurda dönmek mecburiyetinde kalır.


Savmi UÇAN 8 Kasım 1931 de Hava Kurumu’nda göreve başlar. Uluslararası Tayyare Kontrolörü, Türk Kuşu Şef­liği, Etimesgut Uçak Fabrikası Ticaret Servisi Şefliği yapar. Bu arada Atatürk'ün emri ile manevi kızı Sabiha GÖKÇEN'e Teorik Havacılık, Motor, Hava Yolculuğu dersleri verir. Ayrıca Yedek Subay okulunda da üç buçuk sene kadar Havacı­lık hocalığı yapar. 31 Ekim 1943 de rahatsızlığı sebep göstererek Hava Kurumundan kendi arzusuyla ayrılır.
              Hatıralarını anlatırken ayrılma sebebini:“Polonyalıların görevlerini kötüye kullanmalarını ve yolsuzluklarını önleyemediğimden 1943 senesinde kurumdan istifa ederek ayrıldım” diye açıklar.
          1948 yılı Mayıs ayı başında Türk Hava Kurumu Havacılık Dairesi (Türk Kuşu) eğitim–öğretim müdürlüğüne atanır. Ama bir vefasızlık daha görür. Demokrat Parti’de çalıştığı için genel müdürlük tarafından yapılan gizli şikâyet üzerine yaş sınırı bahanesiyle 3 Mart 1950 tarihli emirle 1950 yılı Haziran ayı sonunda görevine son verileceği bildirilir.
           Bu olay sonrasını şöyle dile getirir: “Benden daha yaşlı kimselerin kurumda görev yapmasına karşılık özellikle benim görevime son verilmesinde bir yanlışlık olduğuna dair vermiş olduğum dilekçe üzerine 3 Mart 1950 tarihinde yönetim kurulu toplantısında yalnız benim için alınmış olan kararı gizlemek amacı ile 3 Haziran 1950 tarihindeki toplantıda alınan bir kararla senelerden beri çalışmakta olan 65, 68 hatta 70 yaşını aşkın kimselerin de görevlerine son verilmiştir”
Savmi UÇAN, öğrencisi Sabiha GÖKÇEN’in dediği gibi Türkiye’nin değil, yaşadığı yıllarda dünyanın en ünlü tayyarecisi idi. Fakat Savmi UÇAN’ın üstün başarıları yalnız bu yönüyle değildir. O, aynı zamanda ilk deniz tayyarecisi idi. Bahriye topçusu idi, gemi kaptanı idi, şefti, müdürdü ve bütün bu ayrı, ayrı mesleklerde daima ve daima eşsizdi.
Değerli tecrübesiyle Türk Hava Kurumu’nda sayısız havacı yetiştiren Savmi UÇAN 1953 yılında hayata veda ederek bu kez sonsuzluğa doğru uçtu.
17 Mayıs 1953 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Abidin DAVER “İlk Deniz Tayyarecimiz” başlıklı yazısında merhum Savmi UÇAN’ın hayatını şöyle anlatıyor:
           “Mayısın 15’inci günü, memleketimizde şehit havacıları anma günüdür. Önceki gün Fatih’teki mütevazı kırık kanatlar anıtı önünde bu anma töreni yapılırken ilk Türk tayyarecilerinden emekli Binbaşı Savmi UÇAN’ın da Teşvikiye Camiinde namazı kılınıyor ve adı hürmet ve rahmetle anılıyordu. Öyle sanıyorum ki Savmi UÇAN ilk Türk tayyarecilerinden hayatta kalanların sonuncusu idi.
           …Merhum, Cumhuriyet devrinde deniz tayyareciliğinin nüvesini kurmuş, İzmir’de, Eskişehir’de bir hayli çalıştıktan sonra binbaşılıktan emekliye ayrılmıştır. Bundan sonra Hava Kurumu’nda görev alarak Kurum’un Havacılık Dairesi Eğitim–Öğrenim Müdürü olmuş ve İnönü’de açılan Türk Kuşu kampında da müdürlük yapmıştır. Tekrar askere alındığı zaman Harp Tarihi dairesinde çalışmış, terhis edilince tekrar sivil havacılıkla meşgul olmuştur. Son olarak Hamburg Başkonsolosluğumuzda görev yapıyordu. Çok iyi Almanca bilir ve Fransızca da anlardı. Pervane çarpması neticesinde yaralandığı bir kazada gözlerinden birini kaybetmişti. Çok çalışkan, babacan, şakacı, yardımsever, vatanperver, boylu boslu, erkek güzeli ve efendi bir adamdı.
            Tayyare şehitlerini anma gününde vatan toprağına tevdi edilmek gibi bir mazhariyete erişen bu emektar ve kahraman Türk hava subayını hürmetle anarım.”

GÜRDAL ÖZÇAKIR
KDZ.EREĞLİ MAYIS 2012


KAYNAKÇA

1-Niyazi Ahmet BANOĞLU, Unutulmaz Tayyareci Savmi UÇAN Hayatı-Hizmetleri- Başarıları, İstanbul 1965
2-Soner ORAN, Çanakkale Savaşında Türk Hava Harekâtı (Mart 1915-Ocak 1916), S.14 Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi Yayınlayan: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayın Yeri: Ankara
3-Kansu ŞARMAN, Savmi Bey’in GOTHA’ları, POPÜLER TARİH DERGİSİ Sayı: 42 Şubat 2004 S.14-15
4- Türk Deniz Havacılık Tarihi
http://www.dzkk.tsk.tr/turkce/bunlaribiliyormuydunuz/dzhavauskligi/dzhvuskomweb.htm
(Son Erişim 30 Nisan 2012)
5-http://www.aktifbir.com/forum/f80/unutulmayanlar-10148/#ixzz1mMspcyp2
(Son Erişim 30 Nisan 2012)
6- Talip BÖLÜKBAŞI
İnanılmaz Bir Yaşam Öyküsü 4 Nisan 2007
http://blog.milliyet.com.tr/inanilmaz-bir-yasam-oykusu/Blog/?BlogNo=33931
(Son Erişim 30 Nisan 2012)


Sayın Kaptan Pilot Celal UZAR'a ve www.tayyareci.com'a  yardımları  için teşekkürlerimle.....







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ.EREĞLİ İLE İLGİLİ KİŞİ, LAKAP,YER ADLARI VE DEYİMLER

ZONGULDAK DOĞUMLU TÜRK POPU’NUN İLK STARLARINDAN AY-FERİ

BİR İSYANIN ANATOMİSİ;DEVREKLİ SAHTE KADIN PEYGAMBER DUDU HATUN İSYANI İLE KIZLAR DERESİ EFSANESİNİN BAĞLANTISI