İSMET EKEN İLE ESKİ BAYRAMLAR HAKKINDA SÖYLEŞİ


İsmet Eken kimdir?

20 Ağustos 1932 Ereğli doğumludur. Ortaokul mezunu olan İsmet Eken, küçük yaşta ticarete başlamıştır. Dedesi ve babasından sonra üçüncü kuşak olarak Ereğli’de ticaret yapmaya devam eden Eken, iki erkek bir kız çocuğu babası olmuştur. Oğullarından birisini ve eşini kaybeden İsmet Eken, dört de torun sahibidir.


İsmet Eken eski bayramları anlattı

Ereğli’de çarşının en bilinen esnafı İsmet Eken ile eski bayram geleneklerini konuştuk. Bundan 200 yıl önce Gerede Yabanabat’tan ayrılan büyük dedesinin, Ereğli’de temelini attığı ticari hayatı da sürdüren İsmet Amca, geçmiş dönemlerdeki Kurban Bayramı geleneklerine dair anılarını paylaştı… Bayram geleneklerinin yanı sıra, 80 yıllık hayat serüveninde edindiği tecrübeleri, çıkarımlarını ve hayat derslerini de anlatan İsmet Amca, Ereğli’nin dününü ve bugününü de kıyasladı…


Ereğli Haber - Ereğli’nin köklü ailelerinden Eken Ailesi’nin büyüğü, çarşının saygı duyulan esnafı İsmet Eken’in o röportajı…


Eskiden Ereğli’de Kurban Bayramı hazırlıkları nasıl yapılır, bayramlar nasıl geçerdi?

Kurban Bayramı’na iki gün kala Ereğli’de bayram hazırlığı olurdu. İnsanlar tatlı yapmak için ekmek kadayıfı alırlardı, kasaplardan et alınırdı. Böylece bir hareketlilik olurdu. Bu arada en iyi ekmek kadayıfını da burada ben satardım. Tatlı yapmak için ekmek kadayıfı alıp hazırlayanlar, bayramda üzerine kaymak konularak misafirlerine ikram ederlerdi. Ekmek kadayıfı ucuza mal olurdu. Bayramdan 4-5 gün önceden kurbanlıklar gelirdi.

Kurbanlıklar eskiden, Aşağı Beyçayırı denilen, şimdi pazar kurulan yere konulurdu. Daha sonra kurbanlıklar Yukarı Beyçayırı’na götürülmeye başlandı. Ereğli’deki nüfus artınca, Meydanbaşı tarafına götürmeye başladılar. Kurbanlıkların bir kısmı Doğu’dan gelirdi. Bazı kimseler de burada kendileri yetiştirirlerdi, onlar verilirdi. Bayrama bir gün kala top atılırdı. Bir-iki gün önceden yeni giysiler alınırdı. Berbere gidilerek traş olunurdu.

O zamanlar pek vesait olmadığı için, dışarıya giden olmazdı. Şimdi herkes bayramda gezmeye gidiyor. Çoğu, bayramlarını Ereğli’de geçirirdi. Bayram günü, bayram namazına giderdik. Namaz çıkışında yeniden top atılır ve bayramın başladığı haber verilirdi. Caminin dışında da çocuklar büyüklerini beklerlerdi. Orada çocuklarla bayramlaşma olurdu. Sonra evlere gidilirdi. İnsanlar misafirlerini ağırlar, misafirlerine ikramlarda bulunurdu. Küçükler büyüklerinin ellerini öper, saygı gösterirlerdi.

Evin erkekleri genelde bayram namazından sonra evlerinde kahvaltılarını eder, sonra da kurbanlarını kesmeye giderlerdi. Kurban kesildikten sonra eve getirilen etler de, temizlenip bölünerek, artık kimlere verilecekse ona göre paylaştırılırdı.

Davul-zurna çıkar, eğlence yapılırdı. Bir de köçek vardı. Mahallelerde de, çarşı içinde de dolaşırdı. Bugün halen sünnet düğünlerinde de çıkıyorlar ya… O şöyle derdi, espri yaparak, “A oğul ben sana Hamzafakıhlı Köyü’nden pırasa çalma demedim mi?” diye bağırırdı. Yani birisi Hamzafakıhlı Köyü’ne gitmiş de, pırasa çalarken onu öldürmüşler. Onu anlatırdı. Bir de şöyle derdi: “Ey Fadimem Fadimem, ne bakarsın geriden, sayılı bir koyun gibi ayrılıverecem, ayrılıverecem sürüden…” Böyle espriler yaparlardı.

Bayram günleri, çarşılar da kalabalık ve neşeli olurdu. Biz de bu arada esnaf olarak bir şeyler yapardık. Bende beyaz peynir kırığı olurdu. O  zaman komşum Tahir Atamer, ona süt eklerdi. Karıştırarak pide için malzeme hazırlardı. Yukarıda da Hacı Nazim vardı. Biz onu verirdik ona, aşağı-yukarı 30-40 tane pide yapardı. Çay da demlerdik. Biz esnaf olarak beraber oturur yerdik, gelene geçene de ikram ederdik.

Akşam vakti de yine davul, zurna, köçek çıkardı. Eski hükümet binası vardı, orada toplanırlardı. Gençler, insanlar toplanır ve orada oynarlardı geç vakitlere kadar… Bayramın ilk günü Kestaneci Köyü’ne gezmeye gidilirdi, kalabalık olurdu. Yürüyerek gidilirdi oraya, şimdi ise arabayla gidiliyor. Hatta orada meşhur Fıstıkdibi vardı. Oraya salıncak asılırdı. Kadınlar salıncağa binerler, erkekler de onları sallarlardı. Güzel bir bayram günü geçirilirdi.

İkinci gün Hastane önüydü, oraya gidilirdi. Üçüncü gün Pençes, dördüncü gün de Meydanbaşı’na gidilirdi. Beşinci güne de ‘Deliler Bayramı’ derlerdi. (Gülüyor) Yani tabii öyle bir bayram  olmaz, espri yapılırdı.



Bayram günleri evlerde neler yaşanırdı?

Komşu çocukları evlere bayramlaşmaya giderler, dolaşırlardı. Onlara da baklava, şeker ikram edilirdi. Akşam da evde yemek sofrasında toplanılır, bir araya gelinirdi. Ama şimdi bayram geldiğinde, herkes oraya buraya dağılıyor. Güneye gidiyorlar, arabaları ile dolaşıyorlar.


Bayramda yiyecek olarak neler hazırlanırdı?



Ekmek kadayıfı yapılırdı, baklava yapılırdı. Yemeklerden, kesilen kurbandan et yemeği yapılırdı. Yanına pilav konulurdu. Çorba olurdu. Börek yapılırdı.


Ereğli’nin genel anlamda 30-40 yıl öncesi ile bugününü nasıl karşılaştırırsınız?


Önceden Ereğli’de para yoktu. İnsanlar genel olarak dar gelirliydi. TTK’da çalışırlardı ama kafi gelmezdi. Daha önceden Ereğli’de elektrik yoktu, su yoktu. Darlık vardı diyebiliriz. Ama şimdi Ereğli’de iyi para var. Ereğli’de para oynuyor ama çoğu kimse de parayı yerinde harcamıyor. Bir araba alıyorlar, sonra bir tane daha alıyorlar. Bol harcıyorlar parayı… Ekonomiye dikkat etmiyorlar.


Geçmişe oranla Ereğli’de daha fazla paranın olmasına karşın insanların memnuniyetsiz olmalarının nedeni parayı doğru kullanmamaları mıdır?

Haliyle tabii ki… Doğru kullanmıyorlar. Şımartıyor biraz. Mesela ben tutumluyumdur ama cimri değilimdir. Bir pirinç tanesini bile ziyan etmemeye çalışırım. Hem milli görev hem de Allah’ın hoşuna giden bir şeydir. Çoğu insan beni cimri zanneder ama ilgisi yok. Tutumluyumdur. Herkes tutumlu olmayı başarabilse, daha iyi olacak ama bunu yapamıyorlar. Her bakımdan ziyankar olmamak da çok önemlidir.


80 yaşında olduğunuzu söylediniz. 80 yıldır bu hayat size neleri öğretti?



Ben öncelikle en başta sağlığıma özen gösterdim. Dindar bir insanım ama tarikatçı değilimdir. Hep çalışmanın peşinde oldum. Çalışmak, dürüst olmak, insanlara yardımcı olmaya çalışmak ve iyi bir aile reisi olmak için uğraştım.

6 yaşımdan bu yana çalışırım. Çalışmayı da çok severim. Sağlığım yerinde. Daima dengeli beslenirim. Çok da cesurumdur. Beni hayat yıldırmaz.

Tabii ki benim  de üzüntülerim, acılarım oluyor. Ama ben sıkıntı gördüğüm zaman memnun olurum. Çünkü sıkıntılar beni olgunlaştırır, insan eder. Bu işlere sıfırdan başladım. Gazete sattım, ayakkabı boyacılığı yaptım.

Hayatta cesur olmak, bir şeyden yılmamak gerek. Daima sağlığınıza dikkat edeceksiniz.


Ticari yaşantı, ticari ilişkiler anlamında neler söyleyebilirsiniz?



İşadamı cesur olacak. Kaybeder, kazanır… Zaten kaybederse öğrenir. İflas eder öğrenir ve kendisini toparlar. Cesur olacak ve yılmayacak bir şeyden. Ama dürüst olacak ve Allah’a inanacak, dua edecek. O çalışırsa, Allah yardım eder ve ilerler gider.

İnsan ilişkileri, aile, dostluk anlamında…

Ben baktığım zaman kişinin ruhunu okurum. Bu benim 75 senelik tecrübem… Herkese iyilik yapmaya çalışırım. Buraya gelen insanlara iyi ve hoşgörülü davranırım. Komşularımla iyi geçinirim.

Bir kızım var o da pırlanta gibidir. Bazı anne babalar önce erkek çocukları olmasını isterler. Bu yanlıştır. Hep hoşgörülü olmaya, dirayetli olmaya gayret ederim. ‘Bu da geçer ya Hu’ denilir. Yani ‘Bu da geçer Allahım’ diye düşündüm hep… Çalışmayı çok severim ama hırslı değilimdir. Bir felsefem vardır; parasını, pulunu, esnaflığını kaybeden hiçbir şey kaybetmez, moralini kaybeden her şeyini kaybeder. Ben işten korkmam, iş benden korksun.

Sıkışık bir durumda olduğum zaman yalnızca Allah’tan yardım dilerim ama bir yandan çalışmayı da bırakmam; Allah’tan sağlık isterim, kendim de üzerime düşeni yapar, dengeli beslenir, sağlığıma dikkat ederim.

Eşimle 55 sene hayat arkadaşlığımız oldu. Aile reisliğini çok önemserim. 55 sene boyunca birbirimizi hiç kırmadık. Bir evde karı-koca arasında tatlılık olursa oraya Allah girer. Ama kavga olursa, oradan Allah çekilir, oraya bereketsizlik girer. İşyerimde de hep neşeliyimdir. Çalışanlarıma da iyi davranırım, onları kırmam. İşyerinde de tatlılık olursa, oraya Allah girer, bereket olur.

Evimi bile kimseye temizletmem, kendim temizlerim. Hep pırıl pırıldır. Ben de hep hareketliyimdir. Hareketli olmak şart. Hayatımdan memnunum. Elbette benim de sıkıntılarım oluyor. Ama pes etmem. Türk Sanat Müziği dinlerim, türküler dinlerim. Ve mücadele ederek hayattan intikam alırım. Hepsinden önemlisi sağlıktır, sağlık olursa her şey olur…

SÖYLEŞİ:SABRİYE AŞIR (HABER EREĞLİ)

Yorumlar

Unknown dedi ki…
hocam sayfanız çok güzelmiş

Bu blogdaki popüler yayınlar

KDZ.EREĞLİ İLE İLGİLİ KİŞİ, LAKAP,YER ADLARI VE DEYİMLER

ZONGULDAK DOĞUMLU TÜRK POPU’NUN İLK STARLARINDAN AY-FERİ

BİR İSYANIN ANATOMİSİ;DEVREKLİ SAHTE KADIN PEYGAMBER DUDU HATUN İSYANI İLE KIZLAR DERESİ EFSANESİNİN BAĞLANTISI